deniz kirliliği ile ilgili dergi yazıları
e Su Kirliliği Kontrolü ile ilgili izleme ve denetleme çalışmalarını, kapsar. Dayanak Madde 3- Bu Yönetmelik; 2872 sayılı Çevre Kanunu ile mezkûr Kanunda ek ve değişiklik yapan kanun hükümlerine ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlşkilat ve Görevleri Hakkığı Te ında Kanuna dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar
Dalış etkinliğinin sonuncusu 26 Kasım’da yapılacak. 3 ile 7 metre arasındaki derinliğe kadar dalabilen balık adamlar, deniz dibinden birbirinden ilginç materyalleri gün yüzüne çıkardı. Çok sayıda araba lastiği, bisiklet, şişe, teknelerdeki usturmaça, kapela, brandalar ve seramikler de deniz dibinden çıkarıldı.
C Göl Kirliliği Işık ve sıcaklığın göl kirlenmesine etkisi akarsulara etkisinden daha fazla olduğu için bu iki parametrenin göl kirlenmesi ile ilgili çalışmalarda mutlaka dikkate alınması gerekmektedir. Işık, fotosentez olayında enerji kaynağı ola-rak kullanılmaktadır.
MADDE16 – (1) Derin deniz deşarjı ile denize boşaltılan atıksularda, “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği”nin 34’üncü maddesine göre verilen Tablo 22’deki kriterlere uyulması gereklidir. Derin deniz deşarj hatları “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği”nin Tablo 23 ve 24’de verilen kriter ve kıstaslara uyum
YAZILAR (YOLA VE YOLCULUĞA DAİR)-4: AĞABEYLER VE ABLALAR (1) 1975 Sonbaharında “geri cephe” ve sonra da “Devrimci Gençlik” grubu içerisinde yer almaya başladığımda, ki 20 yaşındaydım, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve diğer 68 Kuşağı devrimcileri, bir başka deyişle DEV-GENÇLİLER hakkında çok ayrıntılı bir bilgilenmem yoktu; haliyle, kimin
Site De Rencontre France Gratuit Sans Inscription. Deniz kirliliği İle İlgili Hikaye, Deniz kirliliği Hakkında Hikayeler Kısa Uzun Örnekleri Bir Tane Hazırladık. Deniz ve okyanuslar yeryüzünün 4’te 3’lük bir kısmıdır ve içinde bir çok canlı türünün yaşamasına olanak tanır. Bu canlı türlerini içeren denizler ek olarak insanlık için de beslenme kaynağı olabilir. Denizler sayesinde edindiğimiz balıklar ile omega 3 yağlarını vücudumuza alırız. Omega 3 gibi yağlar sadece balıklardan alınabilir ve denizler ayrıca iklimlerin de oluşumunda önemlidir. Bu sebeplerle denizler hayatımızda önemli bir yere sahiptir. İklimleri etkileyen, canlılara barınak olan denizlerin içinde balık, kabuklu canlı, yosun, alg, tek hücreliler gibi bir çok canlı türü bulunur. Bu deniz ürünleri ile ek olarak kozmetik malzemeler, temizlik ürünü gibi şeyler de üretilebilir. Denizlerden üretilen süngerler bir çok sektörde kullanılabilir, inciler ise takı ürünlerinde kullanılır. Ancak günden güne denizlerdeki kirlilik oranının artması sebebiyle canlı çeşitleri git gide azalıyor ve bazı türler ise yok oluyor. Sanayi artıkları, kontrolsüz yerleşim, bozulmuş kanalizasyon gibi sebeplerden dolayı denizlerdeki kirlilik artmaya devam ediyor. Kirliliğe sebep olan maddelerin başında ise denizlere atılan ve yıllarca çürümeyen plastik maddeler geliyor. Bu maddeler denizleri kirletmekle kalmayıp canlı türlerinin yaşamasını da engelliyor. Kirliliği artan denizlerimiz sadece atık su temizleme alanları, doğal kanalizasyon temizleme istasyonları ve insanların bilinçlenmesi ile temiz hale getirilebilir.
6. Sınıf Türkçe Deniz kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları getiriniz. konusunu kısaca ve uzun ele kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları getiriniz. konusu ile ilgili kısaca bir yazı örneği ;Cevap İstanbul Boğazı’ndan çıkan çöpler yine şaşırttıİstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin dalgıçları, denizdeki çöpleri topladı. Sonra suyun altından çıkan atıkları, deniz kirliliğine dikkat çekmek için Eminönü’nde sergilemeye başladı. Denizden çıkan çöpler arasında dizüstü bilgisayar, onlarca şişe, nargile, telefon, tüplü televizyon, bot, elektrikli testere bile vardı. CNN TÜRK muhabiri Cansu Karadan, İBB Kıyı Temizlik Ekibi Yetkilisi Salih Gündüz’le bu çöplerin deniz canlılarına verdiği zararları kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları getiriniz. konusu ile ilgili uzun bir yazı örneği ;Cevap Marmara Denizi’nde kirlilik arttıTürkiye’de en fazla nüfus yoğunluğu 24 milyon 465 bin 194 nüfus ile Marmara Bölgesinde. 24 milyonluk nüfusun 16 milyonu ise İstanbul’da yaşıyor. Bu yoğun nüfusun ise atıklarının çok büyük bir bölümü ise Marmara Denizi’ne akıyor. İstanbul’da 88 adet atık su arıtma tesisi bulunuyor. Bu tesisler günde 5 milyon 815 bin 910 metreküp su arıtması yapıyor. Ancak uzmanlar tesislerin tam kapasite ile çalışmadığını, suyu sadece süzülerek Marmara Denizi’ne verildiğini Mühendisleri Odası’nın raporuna göre İstanbul’da atık suyun sadece yüzde 70’i söz konusu işlemden bunlara ilave olarak da İstanbul Boğazı’nın trafiği de kirliliğe tuz biber oluyor. İstanbul Boğazı’nda her gün 150 uğraksız gemi, 23 tehlikeli yük taşıyan gemi geçişi ve yaklaşık 2 milyon insanın taşındığı 2 bin 500 adet bölgesel deniz trafik hareketi yaşanıyor. Bu taşıtların bazıları organik atıklarını Marmara Denizi’ne bırakıyor. Deniz kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları Hakkında Soru Sormak İster Misiniz ? Yorum ve Düşüncelerinizin Bizim İçin Ne Kadar Değerli Olduğunu Biliyor Musunuz ? Destek ve Yorumlarınız için Tıklayınız...
Yaygın kanının aksine deniz çevresine en çok zarar veren kirlilik türü gemi/deniz kaynaklı kirlilik değil kara kökenli kirliliktir. Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz’de deniz çevresi ve kıyı alanlarının korunması amacıyla kabul edilen uluslararası sözleşmelere taraftır ve kıyıdaş diğer ülkelerle birlikte, kara kökenli kirleticilerden kaynaklı kirliliği izlemek, değerlendirmek ve önlenmesine yönelik gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Bütün deniz ve okyanuslarda olduğu gibi maalesef çevre denizlerimiz de kronik kirlilikten payını alıyor. En son, Marmara Denizi’nde ortaya çıkan müsilaj deniz salyası sorunu deniz çevresinin korunmasıyla ilgili kaygıları daha da artırdı. Zira konunun uzmanlarına göre müsilaj kendiliğinden meydana gelen masum bir doğa hadisesi değil. Esasen müsilaj yeni bir sorun olmamakla birlikte, müsilajın görülme sıklığında, bilhassa 1980’lerden itibaren, istatistiki olarak ciddi bir artış trendi gözlendiği belirtilmekte. Küresel iklim değişikliği nedeniyle oluşan sıcaklık anomalileri ve deniz suyu sıcaklığının aşırı artmasının tetiklemesiyle önümüzdeki yıllarda Akdeniz Havzası’nda müsilaj sorununun artarak devam etmesinin beklendiği ifade ediliyor. Bu durum müsilajın olası sosyoekonomik sonuçları itibarıyla endişe verici. Nitekim sahil şeritlerinde yaşayanların refahı ve sağlığı deniz çevresinin korunmasına bağlıdır dersek hiç de abartmış olmayız. Geçmişte münferit olarak meydana gelen müsilajın gözle görülür şekilde çoğalmasının ve devasa tabakalar halinde geniş alanları kaplamasının en önemli nedenleri olarak ise yanlış atık yönetimi uygulamaları ve küresel ısınma gösteriliyor. Bilim adamları müsilajın olağandışı artışını tetikleyen üç faktörün Marmara Denizi’nde bir araya geldiğini belirtiyor. Bahse konu faktörler; arıtılmaksızın denize doğrudan yönlendirilen atık sular nedeniyle denizdeki azot – fosfor yükünün aşırı artması, deniz suyu sıcaklığının küresel ısınmayla birlikte yükselmesi ve yine iklim değişikliği nedeniyle deniz şartlarının durağanlaşması olarak özetleniyor. Bu bağlamda, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD tarafından 2008’de yapılan bir çalışmada, kara kökenli kirletici atık miktarının kıyılarımız üzerinde o dönemde dahi önemli bir baskı uyguladığı tespiti yapılmış olması dikkat çekiyor. Yaygın kanının aksine, deniz çevresine en çok zarar veren kirlilik türü gemi/deniz kaynaklı kirlilik değil kara kökenli kirliliktir. Kara kökenli kirliliğin ana unsurlarını ise atık sular, endüstriyel deşarj ve tarımsal atıklar oluşturmaktadır. Yine başlıca kirleticiler arasında plastik, besin tuzları, ağır metaller, kalıcı organik maddeler, sedimanlar, petrol türevleri ve radyoaktif atıklar gösterilmektedir. Bunlara hava kirliliği de eklendiğinde kara kökenli kirliliğin deniz kirliliğinin yüzde 80’nine tekabül ettiği tahmin edilmektedir. Kara kökenli deniz kirliliği, esasen sahil bölgelerinde yaşayan nüfusun ve sanayi tesislerinin oransal olarak aşırı olmasından ve kıyı şeritlerinin bunu taşıyacak kapasitesinin olmamasından kaynaklanıyor. Bilhassa küresel nüfusun yaklaşık yüzde 40’ının kıyı bölgelerinde yaşadığı ve mevcut nüfus artış hızı göz önüne alındığında yakın gelecekte kara kökenli faaliyetler nedeniyle deniz kirliliğinin giderek daha büyük bir sorun teşkil edeceği aşikâr. Ülkemizde kara kökenli kirliliğin en çok Marmara Denizi’nde etkili olduğu belirtilmektedir. Bunda hem Marmara Havzası’ndaki sanayi tesislerinin yaygınlığı hem yoğun kentleşme hem de Marmara’nın diğer çevre denizlerimize kıyasla kapasitesinin daha sınırlı olması da rol oynuyor. Takriben 25 milyon vatandaşımızın yaşadığı Marmara Havzası’ndaki mevcut kümelenme, evsel ve endüstriyel atıkların miktarını da önemli oranda artırıyor. Tabiatıyla, kapalı ve yarı kapalı denizler okyanuslara nazaran daha sığ ve durağan olduklarından kara kökenli deniz kirliliğinden daha fazla etkileniyorlar. HUKUKİ ÇERÇEVE Özellikle az gelişmiş ülkelerde kara kökenli kirliliğin azaltılmasına yönelik düzenleyici çalışmalar, ekonomik maliyeti yüksek bulunduğu için tercihe şayan bulunmuyor. Ancak bu lakayıtlığın söz konusu ülkelerin kıyılarındaki deniz hayatını bitme noktasına getireceği hususu göz önüne alındığında, uzun vadede konuya kayıtsız kalan ülkelerin çok daha büyük faturalar ödemesi kaçınılmaz. Uluslararası Çevre Hukuku’nun en temel ilkelerinden birisi olan ve teamül hukukunu da yansıtan “kendi malını başkasına zarar vermeden kullan” ilkesi doğrultusunda devletler, kendi ülkelerine ilişkin egemen haklarını diğer ülkelere zarar vermeyecek şekilde kullanmakla yükümlü. Nitekim 1972 Stockholm ile 1992 Rio deklarasyonlarında anılan ilkeye atıfla, BM şartı ve uluslararası hukuk uyarınca, devletlerin faaliyetlerinin başka ülkelere ve açık deniz alanlarında çevreye zarar vermemesi gerektiği kayıt altına alınmıştır. KARA KÖKENLİ KİRLİLİĞİN ÖNLENMESİ VE BM DENİZ HUKUKU SÖZLEŞMESİ Hâlihazırda kara kökenli kirliliğin önlenmesine ilişkin küresel ölçekte bazı yükümlülükler ihtiva eden yegâne bağlayıcı hukuki enstrüman BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’dir BMDHS, 1982. Bu bağlamda, BMDHS’nin 192. Maddesi deniz çevresinin korunmasına ilişkin genel bir yükümlülük getirmektedir. Keza BMDHS’nin 194. Maddesi deniz çevresinin korunması ve her türlü kirliliğin önlenmesi bağlamında genel bir atıf yaptığı cihetle, kara kaynaklı kirlilik de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Yine aynı maddede, devletlerin kendi ülkelerindeki faaliyetlerinin başka devletlere ve ülkelerin kendi ulusal deniz yetki alanlarının ötesinde deniz çevresine zarar vermeyecek tarzda her türlü önlemi almakla yükümlü olduğu belirtilmektedir. Daha da mühimi, BMDHS’nin 207. Maddesi uyarınca devletler kara kökenli kaynaklardan deniz çevresinin kirlenmesinin önlenmesi, azaltılması veya kontrol altına alınması amacıyla, uluslararası standartları göz önünde bulundurmak suretiyle, ulusal mevzuat oluşturmakla mükellef kılınmışlardır. Öte yandan, BMDHS yalnızca bir çerçeve sözleşme nitelinde olduğundan mütevellit taraf devletlerin bahse konu düzenlemelere riayet etmesini mutlak surette temin edecek bir mekanizması bulunmamaktadır. Ayrıca, mezkûr sorun daha ziyade kara kökenli olduğu cihetle bu çerçevede Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün IMO doğrudan bir düzenlemesi de bulunmamaktadır. Diğer taraftan kara kökenli deniz kirliliğini önlemeyi matuf ancak bağlayıcı olmayan tavsiye niteliğinde birçok deklarasyon ve kılavuz belge de kabul edilmiştir. AKDENİZ VE KARADENİZ’DEKİ BÖLGESEL DÜZENLEMELER Kara kökenli deniz kirliliğiyle mücadele küresel ölçekte zayıf kaldığı cihetle daha ziyade bölgesel bazda düzenlenmektedir. Bu kapsamda, deniz çevresinin kara kökenli kirleticilerden korunmasına müteallik birçok bölgesel anlaşma bulunmaktadır. Ülkemizin de içinde yer aldığı, Akdeniz ve Karadeniz havzalarında yoğunlaşan nüfusa bağlı çevre sorunları ile kıyı kirliliği önemli boyutlara ulaşmış ve uluslararası iş birliğini elzem hale getirmiştir. Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en kırılgan bölgelerden biri olarak gösterilmektedir. BM Çevre Programı tarafından oluşturulan bölgesel deniz programlarının ilki olan Akdeniz Eylem Planı 1975 yılında oluşturulmuştur. Bahse konu EYLEM Planı 1976 yılında kabul edilen Barselona Sözleşmesi ile yasal bir çerçeveye oturtulmuştur. Yine bu kapsamdaki çalışmaların hukuki temelini teşkil etmek üzere hazırlanan “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi – Barselona Sözleşmesi” 1976 yılında kabul edilmiştir. Barselona Sözleşmesi, 1995 yılında, deniz çevresinin yanı sıra kıyı alanlarını da kapsayacak biçimde genişletilmiş ve sözleşmenin adı “Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi” olarak değiştirilmiştir. Ülkemiz, yeniden düzenlenen Barselona Sözleşmesi’ni 2002 yılında onaylamıştır. Barselona Sözleşmesi bağlamında, taraf devletler kendi sınırları içinde bulunan alanlardan kara kökenli kirliliği önleme, azaltma ve mücadele etme konularında bütün uygun tedbirleri almakla mükelleftirler. Sözleşmenin eklerinden birisi ise “Akdeniz’in Kara Kökenli Kaynaklardan ve Faaliyetlerinden Dolayı Kirlenmeye Karşı Korunması Protokolü”dür. Ülkemiz, ayrıca 1992 yılında kapalı deniz niteliğinde olan Karadeniz’in korunması ve rehabilitasyonu için, Barselona Sözleşmesi’nden ilham alınarak oluşturulan, Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi Bükreş Sözleşmesi ve eki Karadeniz Deniz Çevresinin Kara Kökenli Kaynaklardan Kirlenmeye Karşı Korunmasına Dair Protokol’e taraf olmuştur. Bükreş Sözleşmesi çerçevesinde ülkemiz, Karadeniz’e kıyıdaş diğer ülkelerle birlikte, kara kökenli kirleticilerden kaynaklı kirliliği izlemek, değerlendirmek ve önlenmesine yönelik gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. ÜLKEMİZİN ÇABALARI Eşsiz coğrafi konumu dolayısıyla Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz’de deniz çevresi ve kıyı alanlarının korunması amacıyla kabul edilen her iki bölgesel sözleşmeye de taraftır. Ayrıca, Bükreş Sözleşmesi sistemi çerçevesinde, kara kökenli kirleticilerin kontrolüne ilişkin kıyıdaş devletler arasında bölgesel eşgüdümü sağlamakla görevli Karadeniz Komisyonu Daimî Sekretaryası’na da İstanbul ev sahipliği yapmaktadır. kilometrelik kıyı şeridimizin kara kökenli deniz kirliliğinden korunması amacıyla, ülkemizin de taraf olduğu bölgesel sözleşmeler ve protokoller ile ulusal mevzuatımız doğrultusunda, özellikle son 20 yıldır bazı çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin bu çerçevede, 2005 yılında, hazırlanan “Kara Kökenli Kirlilik Kaynaklarına ilişkin Ulusal Eylem Planı”, daha sonra 2016-2018 yılları arasında “Denizlerimizin Kara Kökenli Kirleticilere Karşı Korunmasına Yönelik Ulusal Eylem Planı” adıyla güncellenmiştir. Bu çerçevede, başlıca kara kökenli kirlilik kaynakları tespit edilmiş ve bir dizi mevzuat değişikliği yapılması da önerilmiştir. Ancak bu konuda daha fazla mesafe katedilmesi gerektiğini son müsilaj hadisesi göstermiş oldu. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi’nden oluşan Türk Boğazlar sisteminin, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan yegâne suyolu olarak sahip olduğu stratejik önem tartışılmaz. Ayrıca, iç deniz statüsündeki Marmara Denizi, önemli bir ekosisteme de sahiplik yapmaktadır. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilen ve binlerce yıllık tarihe sahip İstanbul’un görkemli mazisini yansıtan mekânlarının arasından kıvrılarak geçen hayat suyu Marmara’da deniz çevresinin korunmasının önemi izahtan varestedir. Sevgili dostlar, bir yarımada devleti olan ülkemiz açısından taşıdığı özel önem çerçevesinde yaz ayları boyunca bu köşede deniz kirliliğinin önlenmesine ilişkin uluslararası sözleşmeleri ve bunların uygulamaya dönük veçhelerini ele almaya devam edeceğim.☸ Post Views
Aşağıda “Deniz Kirliliği” konulu bilgilendirici bir metin yazı kısaca olarak ele alacağız. Günümüzde ne önemli çevre sorunları arasında kirlilikler gelmektedir. Çevre kirliliği canlı hayatını da olumsuz yönde etkilemektedir. Çevre kirlilikleri, hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, ışık kirliliği, uzay kirliliği olarak yaşanmaktadır. En çok kirlilik yaşanan alanlardan biri de denizlerdir. Deniz kirliliği, denizlere atılan atıklar nedeniyle yaşanmaktadır. Özellikle plastik atıkların denizlere bırakılması denizleri kirletirken, deniz canlılarına da zarar vermektedir. Birçok deniz canlısının ölümüne, yaralanmasına ve neslinin tehlikeye girmesine neden olmaktadır. Bunun için denizlerde temizlik faaliyetlerinin yapılması bunun için belediye hizmet projelerinin uygulanması, gerekli teknik araçlarının da muhakkak temin edilmesi gerekir.
Oluşturulma Tarihi Eylül 30, 2020 0136Deniz kirliliği tüm dünyanın ve aynı zamanda ülkemizin de önemli problemlerinden biridir. Deniz kirliliği ile birlikte denizlerde istilacı türlerde artış görülmektedir. Yazımızda deniz kirliliği nedir ve canlıları nasıl etkiler, deniz kirliliği nedenleri ve nasıl önlenir çözüm yolları gibi bilgileri kirliliğinin önlenebilmesi için insanların bilinçlendirilmesi oldukça önemlidir. Denizlerin kirlenmesi dünyamızı tehdit eden önemli bir tehlikedir. Deniz Kirliliği Nedir ve Canlıları Nasıl Etkiler? Denizlerin kirlenmesinin en önemli sebebi karasal atıklardır. Denizlerin kirlenmesi; deniz ekosisteminin bozulması, balıkçılık faaliyetlerinin yapılamaması, insan sağlığının olumsuz etkilenmesi gibi sonuçlar doğurur. Deniz kirlilikleri çeşitli sebepler ile oluşabilmektedir. Denizler insan geleceğinin sürdürülebilmesi açısından oldukça önemlidir. Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrilir. Ülkemizde deniz kirliliği ve kıyılardaki problemler ile savaşmaktadır. Deniz taşımacılıkları, sanayileşme, atıkların denizlere boşaltılması gibi sebepler yüzünden denizler günden güne kirlenmektedir. Tüm bunlara bir de denizlerde yaşanan kazalar eklenmiştir. Deniz kirliliği insanların doğrudan ya da dolaylı yollar ile atıklarını ve enerjilerini deniz kıyılarına bırakmaları ile oluşur. Denizlerdeki ekolojik yaşamın sürebilmesi için sulardaki oksijen miktarının yeterli seviyede olması ve suyun sıcaklığının canlıların yaşamasına uygun olması gerekir. Bunları belirleyen ise su yüzeyinin ilk milimetreleridir. Suda bulunan oksijenin büyük bir kısmı atmosferde bulunan oksijenden sağlanır. Atmosferde bulunan oksijen denizlerdekinden fazladır. Bu sebeple atmosferdeki oksijen su içinde yavaş yavaş çözünmektedir. Suda çözünen oksijen akıntıların da etkisi ile birlikte denizlerin farklı bölgelerine dağılmaktadır. Suda yaşayan canlıların en alt tabakalarını fotoplanktonlar ve fitoplanktonlardır. Bu canlılar fotosentez yapar. Fotosentezde en temel etmenlerden biri güneş ışığıdır. Eğer deniz yüzeyi kirli olursa güneş ışınları deniz içerisinde fotosentez yapan canlılara ulaşamaz. Deniz suyunun ısısı da ekolojik açıdan oldukça önemlidir. Deniz suyu hem atmosfer ile hem de güneş ışınları ile ısınır. Deniz yüzeyi kirlendiği zaman denizler yeterli ısıyı sağlayamaz. Bu da soğumalarına neden olur. Deniz Kirliliği Nedenleri ve Nasıl Önlenir Çözüm Yolları Denize atılan sigara izmaritleri, boş su veya meşrubat şişeleri, denizlerde bulunan platform ile boru hatları, gemi ve deniz araçları sebebi ile denizler her geçen gün kirlenmektedir. Denize açılan kanalizasyon hatları, gemiler ile küçük balıkçı motorları sebebi ile denizde yağ tabakaları da meydana gelir. Bu yağ tabakaları denizin yüzeyi kaplar ve ekosistemin bozulmasına sebep olur. Deniz kirlilikleri denizlerdeki doğal yaşamı oldukça kötü bir şekilde etkilemektedir. Buna örnek verecek olursak bir yosun denizlerin kirlenmesi nedeni ile ölürse o yosunu yiyerek beslenen balık da bundan olumsuz olarak etkilenir. Ekosistem birbirine bağlı bir zincir olduğu için zincirin bir halkası zarar gördüğü zaman diğer tüm halkaları da bundan etkilenerek zarar görür. Bunun önüne geçmek için çalışmalar yapılması oldukça elzemdir. Denizlere açılan kanalizasyonların atık su istasyonlarına boşaltılması gerekir. Bunun yanında fabrika atıkları da denizlere dökülmemelidir. Tüm dünyayı çevreleyen denizler çöp değildir. Bunların insanlara aşılanması gerekir. Bu konuda eğitimler verilmeli ve insanlar bilgilendirilmelidir. Sürekli plastik kullanımından dolayı denizlerde pek çok mikro plastik bulunmaktadır. Yapılan araştırmalara göre Pasifik okyanusunda bulunan atık plastik miktarı Texas kadardır. Deniz canlıları bunları yiyecek sanıp yemek de ve zarar görmektedirler. Bunun yanında bu çöpler fiziki olarak da canlılara zarar vermekte acı çekmelerine ve en kötüsü ölmelerine sebep olmaktadır. Denizlerin temizlenmesi ve yeni atıklar oluşmaması için insanları eğitmek ve bilgilendirmek oldukça önemlidir. Tüm insanlık bu konuda duyarlı davranırsa dünyada atık diye bir şey kalmaz ve deniz kirliliğinin de önüne geçilmiş olur.
deniz kirliliği ile ilgili dergi yazıları